30 Haziran 2010 Çarşamba

VALLAHİ DOĞRU

NE KADARDA DOĞRU YAZMIŞ Melike Karakartal.......

“Seksi kadın isterük”!



Bazen filmleri, dizileri ciddi ciddi gerçek hayatla karıştırdığımızı düşünüyorum.

Düşünsenize Stepford Wives filmindeki gibi, ya da canımız Bihter’imiz gibi, her sabah saçımız yeni maşalanmış, “makyajlı ama makyajsız görünen” bir porselenlikte, adeta bir prenses gibi kalkıyor ve saten sabahlığımızı üzerimize alıyoruz. Uçuşarak odada geziniyor ve uzun kirpiklerimizi kırpıştırıyoruz. Nefesimiz bahar çiçekleri gibi kokmakta...
O Bihter ki sabahları gözlerinde çapak olmaz, yüzünü yıkamaz... O Bihter ki suratı yastığın şeklini almaz... O Bihter ki saçları sabah bile yoluk yoluk olmaz...
Zaten şu Bihter bitirdi evlilikleri, yemin ediyorum.
Ben de böyle kalkmak istiyorum ama olmuyor bir türlü. Uyanıyorum, ağzımın yerinde gözümü hissediyorum, saçımın her teli ayrı yöne bakıyor, yastık yüzüme patates baskı yapmış... Maalesef gerçekler böyle.
Can Tanrıyar, Petek Dinçöz ile biten evliliğiyle ilgili “Birbirimize dokunmakta zorlanıyorduk. Petek evde sahnedeki gibi alımlı ve bakımlı değildi. Makyaj yapmazdı, pijamayla ve terliklerle dolaşırdı” demiş ya. Sonra üstüne Petek Dinçöz “Kostüm giyip bekleyecek miydim? Pirinci gece kıyafetiyle ayıklayan bir kadın gördünüz mü?” yanıtını vermiş ya. (Aferin) “Bir evlilikte erkek beklentisi” konusunu Can Tanrıyar bu olayla nefis özetlemiştir.
Hikâye hep aynı, erkekler sürekli “Seksi kadın isterük” hezeyanları içinde, kadınlar ise buna çare peşinde. Çare aranmasa, ilişki noktalansa bile hep kabahat peluş terlikle gezen kadında kalıyor. Donla gezen erkekte değil. Döngü bu yani.
Kadın evlilikten sonra kendini dilediğince salmalıdır diyor değilim lakin “her daim sahnedeki Petek” yaklaşımı, gerçek hayatta aşırı doza kaçıyor. Kaçıyor da, her erkeğin “sahnedeki Petek”ini istemesi hakikati, hiç değişmiyor.
Ha, öte yandan, erkeklerde, beğendikleri, aşık oldukları kadınların insani özellikleri olmadığı gibi bir kanı var nedense.
şimdi, sevgili erkekler, biliyorum kabul etmeyeceksiniz fakat Miranda Kerr ya da ne bileyim, Gisele Bündchen filan da kaka yapıyor. Bacaklarında tüyler çıkıyor. Sabahları maymun gibi kalkıyor üstelik geceleri de horluyor. Gisele’in kocası “Gisele hiç podyumdaki gibi değil, bir kere bile kanat taktığını görmedim” filan diyor mudur? Ya da Dita Von Teese’in erkek arkadaşı, Dita evde sürekli eşofmanla geziyor diye bozuluyor mudur? Acaba Dita’ya yaklaşan erkekler “7/24 jartiyer, kırmızı ruj, aralık dudaklar ve şampanya kadehi içinde dans” beklentisi içinde midir?
Kardeş, bunun kışı var soğuğu var, hastalığı var... şubat ayında saten gecelikle sen yat yatabiliyorsan. Ayrıca her gün mutfakta pür makyaj, topuklu ayakkabı ve seksi elbiseyle yemek yapan bir kadın bulursan haber ver. Röportaj yapacağım kendisiyle.

Melike Karakartal - HÜRRİYET GAZETESİ

27 Ocak 2010 Çarşamba

BÜTÜN KADINLAR ÇİÇEKTİR

Kadınlar neden çiçeğe benzetilirlerki?
Narin ve kırılgan olduklarındanmı acaba?
Güçsüz ve muhtaçlarmıki?
Başkalarına bağımlı ve zayıf olarakmı görülüyorlar?
Kadının sosyal yaşam içinde pek rolü yoktur; Eğitimi, siyasi ya da sosyal hakkı, mesleği –dolayısıyla ekonomik özgürlüğü- olmadığı gibi!
Bumudur kadın.Arkadaşlar birazda gerçekçi olalım.Biz şehirlerde yaşayanlar kırsaldaki kadınların yaşamları hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz.Biliyorsak bile kendimizi onların yerine koyamıyoruz.
Ne demişti Elif Şafak :Bütün gün dışarda çalışsak da bu "evcimen sorumluluk duygusu" değişmiyor nedense. Üstelik ev işleri o kadar "görünmez" faaliyetler ki, siz saatlerce  çalışıp didinebilirsiniz, her şeye yetişmek için ter dökebilirsiniz, gene de akşam eşinizin gözüne bütün gün hiçbir şey yapmamış gibi görünebilirsiniz..
Ne kadarda doğru.
Bunların hepsi ve dahada fazlası belkide Kadın.
Bence kadınların bu özellikleri kadar ne kadar güçlü ve onurlu olduklarıda vurgulanmalı.Her kadın her yaşta her statüde yaşamını tek başına idame ettirebilir.Çalışır yüksünmez,yorulmaz,sabreder,mücadele eder aldırmaz direnir ve kimseye muhtaç olmadan yaşar gider.Ya erkekler?  Onlarında kadınlar kadar güçlü, mücadeleci oldukları söylenebilirmi? Tabiki güçlü oldukları noktalar vardır.Ama bir kadının yüreğindeki beynindeki güce erişemezler bile.
Ama kadın sever naif olmayı. Kırılgan olmayı sever kadın.Kendisine önem verilmesini,ihtimamlı davranılmasını sever.Değerli olmayı sever kadın.Ayrıcada bunu hakeder.
Bundandır kadının zayıf ve narin görünmesi.Çünkü güçlü görünmek gibi bir tasası yokturki.Kadın doğuştan güçlüdür zaten.
Sanatçı çiçeklerden kadın fiğürleri yapmış.Ben çok beğendim ve sizlerle paylaşmak istedim.Siz hangi resimdekine benziyorsunuz?


                             BU CİMCİME SİZE BENZİYORMU?




YA BU OTORİTER İŞ KADINI?
2
PEKİİİ BU GÖSTERİŞLİ GİYSİLİ AMA HERKESE ŞÜPHEYLE BAKAN?
3
BU NAİF VE KIRILGAN HANIMEFENDİ HANGİNİZSİNİZ?
4
AYAKLARI YERE SAĞLAM BASAN NE YAPTIĞINI BİLEN SENMİSİN?
9
BİRKEZ YAŞAYACAĞIM BU DÜNYADA GEZER EĞLENİRİM Mİ DİYORSUN YOKSA?
5
SEN TAM BİR ANAÇ FEDAKAR SAÇINI SÜPÜRGE YAPANLARDANMISIN?
6
SPOR KIYAFET DÜŞKÜNÜ AMA SPOR YAPAMAYAN BU NEŞELİYE NE DERSİN?
8
HIMMM ANLADIM.SEN İSTANBUL HANIMEFENDİSİSİN.EĞİTİMLİ ZARİF MUTLU GÜZEL.
7
AYY SENDE KİMSİN.MERAKLI ÖĞRENMEYİ SEVEN SEYAHATTEN HOŞLANAN.DEĞİŞİK KÜLTÜRLERDEN ETKİLENENMİSİN?
10
OY OY OY AMAN EFENDİM HOŞGELDİNİZ.BU NE SÜS.BU NE BAKIM.BU ÖZEN KİMİN İÇİN?
11
İNATÇI TUTTUĞUNU KOPARAN.DOĞRU BİLDİĞİNDEN ŞAŞMAYAN SENMİSİN?
12
BEN AYAKLARIM YERE BASSIN İSTERİM.ÇİÇEKLE BÖCEKLE BULUŞMAYI SEVERİM Mİ DİYORSUN?
13
SEN ALDATIDINMI SEVDİKLERİN TARAFINDAN.BUNU BİLİYOR VE HALA SAĞLAM DURUYORMUSUN HAYATA KARŞI?
SİZLERLE ELİF ŞAFAK’IN YAZISINIDA PAYLAŞMAK İSTİYORUM.ÖYLE GÜZEL ANLATMIŞKİ KADIN OLMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU?
> Elif Şafak
 
> Zamanla yarışan kadınlar
> 16.11.2009
 
> Yap-boz 'puzzle' gibi bazı kadınların hayatı.
> Parçalar bir bütüne tamamlanıyor elbet ama parçalı kalma hali hiç
> değişmiyor.
> Bazen kendimi aynı anda havada sekiz top çevirmeye çalışan bir akrobat
> gibi hissediyorum.
> Öyle zamanlar oluyor ki toplar uyum içinde dönüyor, muazzam bir
> dengede, ahenkle.
> "Vay be," diyorum kendi kendime, "aynı anda ne çok iş yapabiliyorum".
> Öyle zamanlar oluyor ki bütün toplar sözleşmiş gibi çıkıyor
> yörüngeden, hepsi paldır küldür kafama iniyor.
> Hiçbir şey beceremiyorum. Hiçbir şeyi tam yapamıyorum.
>
> Sabahın bir saati evden çıkmışım.
> Yapacak o kadar çok iş var ki, nereden başlayacağımı kestiremiyorum.
> Gün yirmi dört saat değil, otuz altı saat olsa keşke.
> Sakız gibi sündürebilsek ellerimizde.
> Evin işleri, seyahatler, çocukların koşturmacası, biriken emailler,
> edilecek telefonlar, imza günleri, okuma etkinlikleri, önceden
> verilmiş sözler, sorumluluklar, randevular ve özgürce yazı yazmak
> arasında bölünmüşüm gene.
> Kendimden en az altı adet klonlamak istiyorum.
> Sonra her birimizi bir başka yöne gönderirim.
> Birimiz çocuklara bakarken, birimiz roman yazar; birimiz yurtdışında
> edebiyat festivallerine katılırken, birimiz süpermarkette domates,
> portakal seçer.
> En "sıradan" gibi görünen işleri de, en "sanatsal" gibi görünenleri de
> yan yana yürütürüz böylelikle.
> Anneme sitem dolu bir mesaj yolluyorum cep telefonundan, "Altız
> doğursaydın ya beni!"
> Kadıncağızdan gelen mesaj şöyle: "Senden altız doğursaydım, altı kat
> hızlı yaşlanırdım."
> Ardından bir mesaj da Eyüp'e yolluyorum.
> "Gene yetişemiyorum hiçbir işe. Altız olsaydım fena mı olurdu?"
> Eyüp'den gelen cevap iki kelime: "Allah korusun."
>
> Aynı anda birden fazla yere yetişme, birden fazla insan olma hallerini
> erkekler tam olarak bilmiyor.
> Kadınlara has bir meziyet bu. Hem meziyet hem eziyet.
> En çok kadınlar bölünüyor. İş, ev, aile, birey, toplum... arasında.
> Kadın, çok kazanan bir i ş kadını da olsa, daha mütevazı şartlarda
> yaşayan bir memur da olsa aynı bölünmüşlük duygusunu taşıyor içinde.
> İşteyken aklımız evde, evdeyken aklımız işte.
> Sofraya konan yemeğin kalitesinden, dolapta diyet kola olup
> olmamasından kendimizi sorumlu tutuyoruz.
> Kadınlık karnelerimiz ellerimizde, habire kendimize not veriyoruz.
> Üstelik notumuz da kıt. "Evi çekip çevirme: Orta. Temizlik ve
> Titizlik: Orta. Düzenli ve Planlama Olma: Kırık."
>
> Bütün gün dışarda çalışsak da bu "evcimen sorumluluk duygusu"
> değişmiyor nedense.
> Üstelik ev işleri o kadar "görünmez" faaliyetler ki, siz saatlerce
> çalışıp didinebilirsiniz, her şeye yetişmek için ter dökebilirsiniz,
> gene de akşam eşinizin gözüne bütün gün hiçbir şey yapmamış gibi
> görünebilirsiniz.
> Ne ikramiyesi var ev işlerinin, ne fazla mesaisi. Ne bonus
> biriktiriyorsunuz, ne bir yere işleniyor fazla puanlarınız.
> Miles & Miles kartı yok ev kadınlığının.
> Senelerce durmadan çalışsanız bile, hiçbir yere bedava uçurmuyorlar
> ödül olsun diye.
>
> Zaman yetmiyor bize. Adeta koşarcasına, bir yangından kendimizi
> kaçırırcasına, telaşla yaşıyoruz bazen.
> Aynı anda birden fazla kimliğe bürünüyoruz.
> Kadınların bir günü erkeklerin üç gününe denk belki de.
> Biz bir güne üç günün işini sıkıştırıyoruz.
> Bu yüzden onlardan daha çabuk yaşlanıyoruz.
> Hiçbir kırışıklık kremi, hiçbir botoks yetmiyor kadınların
> bölünmüşlüğünü düzeltmeye...
>
> Ahmet Hamdi Tanpmar Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde Doğu ile Batı'nın
> "eşyaya ve zamana tasarruf etme" tarzlarının farklı olduğunu söyler.
> Belki de bu hususta sadece Şark ile Garp arasında değil, erkek ile
> kadın arasında da derin farklar var.
> Zaman tek bir kelime ama tek bir şekilde yaşanmıyor işte.
> "Zaman" başka, "vakit" başka, "an" başka, "dem" başka, "dehr" başka.
> Halbuki biz unutuyoruz bu ayrımları.
> Zamana odaklanmaktan "an"ı yaşamaya fırsat bulamıyoruz ki.
> Hayatımız ya geleceği planlamakla geçiyor, ya geçmişi hatırlamakla.
> En az yaşadığımız hakikat, " şu an"ın hakikatidir aslında.
> Bir kapısı geçmişe, bir kapısı geleceğe açılan "an"ın ismi ise "dem".
> İçinde önceki ve sonraki zamanın olasılıklarını taşıyor.
> Bu yüzden dervişler tekrar eder durmadan, "dem bu demdir dem bu dem... "
>
> Peki ya dehr? Kesintisiz bir şekilde uzayıp giden, dolayısıyla dilim
> dilim ayrılmayan o sonsuz bütünün adıdır dehr.
> Kimi alimler der ki: "İnsanın zamanına 'zaman' deriz, Tanrının
> zamanına ise 'dehr'.
>
> "Peki ya biz kadınların zamansal bölünmüşlüğüne ne ad vereceğiz?
> "Dantel Zaman"...
> Çünkü el emeği göz nuru dantel dantel örüyoruz zamanı, arada bazı
> ilmikleri kaçırsak bile...
Sevgilerimle....

13 Ocak 2010 Çarşamba

HANIMLAR !!!

esir

Unutmayın... Bir toz tabakası, altındaki ahşabı korur.

 'Bir ev mobilyaların üzerine 'seni seviyorum' yazabildiğinde gerçek bir ev olur .'
Yıllardır her hafta sonu, 'aman biri çıkıp geliverirse' diye  en az sekiz saatimi her şeyin mükemmel görünmesine harcıyordum. 
En sonunda anladım ki, hiç kimsenin çıkıp geldiği filan yok; hepsi dışarıda hayatlarını yaşayıp eğleniyorlar !
ŞİMDİ, insanlar ziyarete geldiğinde, kendimi evimin durumunu izah etmek zorunda hissetmiyorum; 
paspas

İnsanlar, benim daha çok dışarda hayatımı yaşarken ve eğlenirken ne yaptığımla ilgililer. 
Bunu hala keşfedemediyseniz, lütfen tavsiyelerime kulak verin. 
 Hayat kısa, tadını çıkarın !
         Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın .......
halı 

Ama onun yerine bir resim yapmak, bir mektup yazmak daha iyi değil mi,  kurabiye ya da bir kek pişirmek, bir tohum ekmek toprağa, istemek ve gereksinim duymak arasındaki farkı keşfetmek ? 
Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama bilin ki çok zamanımız yok . . . .
mutlu 

içilecek bir kahveyle, yüzülecek bir nehir, tırmanılacak bir dağ, dinlecenek bir müzik, okunacak bir kitap, dedikodu yapılacak arkadaşlar, sürdürülecek bir hayat .

Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın,
temizlik

ama bilin ki dünya gözlerinizi kamaştıracak güneşle dışarıda, saçlarınızın arasında gezecek rüzgarla, karla, sizi ıslatacak yağmurla... Bu gün bir daha yaşanmayacak.
 Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın  ,  ama hep aklınızda bulunsun, yaşlılık bir gün gelecek ve bu çok da hoşunuza gitmeyecek . . .
yaşlı kadın

Ve bir gün bu dünyadan gittiğinizde - ki hepimiz mecbur gideceğiz - geride daha çok toz bırakacağız !
  Topladıklarınız değil, nasıl bir yaşam yaşadığınıza dair dağıtabildiklerinizdir hayat...
süpürge

Sevgi